Anasayfa » Bizden Haberler

Alsancak Sokaklarının “İçli Abisi” Osman Subaşı’nı Anıyoruz…

8 Ocak 2010 Yorum yok

“Kim bilmez ki delilik, özgür bir kafanın yiğitçe çıkışları, yüce ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla çok yakın kapı komşusudur” MONTAIGNE

Alsancak sokaklarında dolaşan herkesin mutlaka bir Osman anısı vardır. Herkes derken yanlış anlaşılmasın, sıcacık lüx konutlarından çıkıp, Cuma-Cumartesi eğlenceleri için Alsancağa 4×4 cipleriyle gelen, ciplerinden doğruca eğlence mekanlarına girip sabaha karşı geldikleri gibi giden burjuvalardan bahsetmiyorum. Onlar hayata değmezler, hayatı sömürenlerdir onlar. Osmanla ilgili bir anıları olmaması tesadüf değildir.

Alsancak sokaklarında “gerçekten” dolaşan herkesin mutlaka bir Osman anısı vardır demiştik. Hayata değen  Osman’a değmemezlik edemez de ondan. Yaşamın en gerçek dolayısıyla en acımasız halini; sokak halini yaşayan Osman abimiz onunla sarmaş dolaş olmuştur adeta. “İçlidir”. İçi dışı birdir. Duygularını saklamaz. Sanata karşı mesafeli pozlar takınan burjuva “sanat severlerin” soğukluğu yoktur bakışlarında.

Slavoj Zizek, Lenin Üzerine kitabında şöyle der; Lenin’e çamur atanlar Beethoven’ın Appassiyonata‘sını şu meşhur paranoyakça tepkisini, onun soğuk, kendine hakimliğinin ve gaddarlığının kanıtı olarak hatırlamayı severler (önce ağlamaya başlar, sonra bir devrimcinin böyle duygulanmaya hakkı olmadığını söyler. Zayıflık olduğunu, düşmanla savaşma isteği yerine ona sarılma isteği doğurduğunu vurgular): oysa bu Lenin’e karşı bir argümanmıdır? Yoksa politik mücadeleyi sürdürebilmek için denetim altında tutulması gereken, müziğe karşı aşırı duyarlılığın bir göstergesi midir? Bugünün sinik politikacılarından hangisi bu duyarlılığın bir lokmasını bile gösterebildi? Lenin, böylesi bir duyarlılığı hiç zorlanmadan politik kararlardaki aşırı zalimlikle bağdaştıran üst rütbeli Nazilerin tam tersidir. (ağır bir çalışma gününün ardından akşamları Beethoven’in yaylı Kuvartetlerini çalmaya zaman bulabilen holokostun(soykırım) mimarı Heydrich’i anımsamak yeter) Yüksek kültür ve politik barbarlığın sonsuz bileşkesinde yatan bu yüce barbarlığa karşılık Lenin’in iktidar mücadelesindeki küçümsenemez antoganizmaya aşırı duyarlı olması onun insancıllığının yeterli kanıtı değil midir?” (s.31)

Gelelim bizim Osman anımıza; Kıbrıs şehitlerinde 2009’un soğuk bir ocak ayında Sokak Orkestrası olarak verdiğimiz konserde, her sokak etkinliğinde olduğu gibi hemen yanı başımızdaydı Osman abi. Çaldığımız bütün parçaları, gelip geçenlere inat dikkatle  yanıbaşımızda dinledi. Ama özellikle Polyushka Polye icramız sırasında o herzaman ki içtenliğiyle gözyaşlarını tutamadı ve hıçkırıklarla ağladı. Polyushka Polye‘nin melodilerine karışan hıçkırıkları sokağın umarsız gürültüsüne tezatlık oluşturuyordu. Sokağın umarsız gürültülerinden değil de Sokak Orkestrası’nın ve Osman abimizin hıçkırıklarından ve belki de kokusundan rahatsız olan parfümerici zabıtayı arayarak bizim oradan uzaklaştırılmamızı istemişti.(bkz. http://sokakorkestrasi.com/?page_id=46&album=1&gallery=2)

Zabıtaya ve sentetik kokular pazarlayan parfümericiye karşı mücadelemizde bizi yanlız bırakmayan içli abimiz Osman Subaşını 24 Kasım’da kaybettik. 9 Ocak’ta çileli mekanı olan sokakta (Kıbrıs Şehitlerinde) başka başka anı sahipleriyle birlikte anacağız. Hayata değmekle yetinmeyip onu yaşanabilir hale getirmek isteyenleri bekliyoruz…

Özgürlük Sokaktadır !